29 Ocak 2019 Salı

EMEK ÜZERİNE


İnsanoğlunun sahip olduğu en önemli hediye “emek” dir dersek abartmış olmayız. Her başarı emek ile anlamlı hale gelir. Emeksiz yazılan yazı bile keyifle okunmaz. Alın teri dökülmeden yapılan bir iş, gözden çıkarılması en olası olandır. Çünkü uğruna bir çaba gösterilmemiştir. Bu da o işe karşı sahiplik hissine kapılmamıza mani olur. Hayatta karşılaştığımız her durum için emekten söz etmek mümkündür.  Örneğin hepimiz sevginin ne anlam ifade ettiğini özetlemek için Al Yazmalım filmindeki o meşhur repliği biliriz. “Sevgi neydi? Sevgi; iyilikti,dostluktu. Sevgi emekti.” Ya da “Sevgi için yürek, sürdürmek için emek gerekir.” der Nazım Hikmet. Saygı için “Saygı talep edilmez hak edilir” deriz. Kalıcı bir dostluk istersek karşılıklı emek sarf etmek iki taraf için de zaruridir.

Erich From, kişinin emek harcadığı şeyleri sevdiğini, sevdiği şeyler için emek harcadığını söyler. Yani sevgi ve emek arasında doğrusal bir ilişki var diyebiliriz. Alın terini bir bitki yetiştirirken kullandığımız suya benzetebiliriz. Bitkiyi alın teriyle ne kadar ıslatırsak toprak o kadar kurumaz. Çünkü en bereketli yağmur alın teridir. Peki alın teri olmadan elde edilen değerlere, nesnelere, mevkilere ne demeli? Kişi bunları elde edince gerçekten kalbi huzurlu olur mu? Yoksa bu onu daha da açgözlü olmaya mı iter? Kuran’da şöyle buyrulur: “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi…” (şura-27) Allah rızkı elbette kişinin emeğine göre gönderir. Yeryüzündeki maddi adaletsizlikler bizi yanıltmasın. Nice hak etmeyen insanların mal varlığı içinde olduklarını görüyoruz. Ama gerçekten bu bolluk içinde mutlular mı? Ya da sahip oldukları maddiyat, onların ruhi ihtiyaçlarını karşılayabilir mi? Diğer bir deyişle, Alın teriyle kazandığı ekmeği yerken mi bir insan mutlu olur yoksa emeksiz bir şekilde elde ettiği pirzolayı yerken mi?
Yunus Emre bir dizesiyle bu durumu çok etkili hicveder:
"Emeksiz zengin olanın,
Kitapsız bilgin olanın,
Sermayesi din olanın,
Rehberi şeytan olmuştur.”

   Eski çağlardan modern çağa kadar yaşanan savaşların ve kaosun sebebi kısa yoldan gelir elde etmeye çalışmaktır. Ama maalesef ekmek hırsızı hapishaneye atılır, emek hırsızı ise sarayda yaşar. Bir inanan olarak şunu diyebilirim ki: “Bilin ki bu dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir.” (hadid-20) Bu da bize aslında ahiretin varlığının zorunlu olduğunu ispat eder. Çünkü bu dünyada tamamlanmamış davalar olabiliyor.  İnsanın vicdanı ve aklı adaletin var olduğuna ve muhakkak sağlanacağına eğilimdir. Son olarak herkese şunu tavsiye edebilirim: Emek verin, kulak verin, bilgi verin ama sakın boş vermeyin.