20 Temmuz 2018 Cuma

İÇİMDEKİ YABANCI






'' Her birimizin içinde tanımadığımız bir yabancı vardır.''- Carl Gustav Yung

                                                           ''Bir ben vardır bende, benden içeri...'' -Yunus Emre


      Sizin de kendinizle monolog yaptığınız zamanlar olur mu? İş, okul, aile, arkadaşlar,sosyal medya, kitaplar ve daha bir çok uyarıcı bizim kendimizle birebir iletişim kurmamamıza engel olabiliyor. Bazen kendimize dönüp gerçekten ben kimim,işlevim ne,yeteneklerim ne, amacım ne, niyetim ne, karakterim nasıl, beni ben yapan şey ne? Diye sorduğumuz zamanlar nadirdir ama bunlar bize yaşama gücü ve motivasyonu veren sorulardır. İçimizdeki cevheri sokrat tarzı diyalektik ile çıkarabiliriz. Tıpkı yerin altında bulunann madenlerin üzerindeki toprağı kaldırmak gibi... Biz de kendimizle baş başa kalmamızı engelleyecek uğraşları azaltabiliriz. Zor bir şey değil. Haftada bir, sadece on dakika kendimizi keşfetmeye çalışsak bile bunun bize müthiş geri dönütlerinin olacağına eminim. Peki diyelim ki bu faaliyete başladık. Bu süreçte neler öğreneceğiz? Öncelikle insan denilen varlık benim kanaatimce evrendeki en karmaşık varlıktır. Hiç kimse göründüğü gibi değildir. İnsanları biraz tanımaya kalktığımızda bile onların çok farklı duygu durumları olduğunu, farklı yaşantılar deneyimlediklerine tanık oluruz. Kaldı ki kişinin kendisini tanımaya çalışması ona daha büyük ipuçları verecektir. Vay be! Bu düşünceler bana mı ait, ben bunları nereden biliyorum ki?... Dediğiniz anlar olacak. Sanki içinizde yeni birisi ile tanışmış gibi olacaksınız( Merak etmeyin bu Disosiyatif bozukluk diye adlandırılan çoklu kişilik bozukluğu yaratmaz :) Disosiyatif bozukluğun altında genelde travma ya da benzeri olaylar yatar.)

       Bütün bunlar aslında bizin ne kadar karmaşık bir varlık olduğumuzun bir göstergesidir. Ama maalesef bunun farkında olmayan-olamayan-olmak istemeyen insancıklar tıpkı robotlar gibi hayatlarını otomatik modda idame ettiriyorlar. Bu durum, elindeki altın kütlesini işlemeyen, onunla aksesuar yapıp satmayan bir kuyumcunun haline benzer. Stefan Zweig'in Santranç adlı kitabında da ''içimizdeki yabancı'' konusu güzel bir kurgu ile işlenmiştir. Yalnız başına bir hücrede kalan mahküm, elindeki tek materyal olan santraç kitabının hafızı olur ve kendisiyle santraç düellosu yapmaya başlar.  Rakip oyuncu kendisi olduğundan ve rakibinin de hamlelerini bildiğinden dolayı oyun onun istediği heyecanda gitmez. Ender kişilerin yapabileceği bir şeyi yapar. Zihnini ikiye böler. Karşı tarafta rakibi olan kendisinin artık hamlelerini bilmez ve ölesiye bir rekabetle kendisiyle yarışır. Bu öyle bir tuku ve hırstır ki rakibi olan kendisiyle kavga etmeye başlar. Ve bu kavga neredeyse kendisini öldürmeye kadar gidecektir. Devamını anlatmıyorum. Belki aranızda bu kitabı okumak isteyenler olabilir :) Zweig'in kitabından örnek vermemin sebebi, insanlar kendilerini zorladıkları vakit olağandışı şeyler yapabilir ve başarabilirler. Yani bazen değersiz gördüğümüz, hakaret ettiğimiz, hatta intihar ettirdiğimiz ''insan'' çok boyutludur.
Velhasıl kendinize değer verin, kendinizi sevin. Sizin en büyük yardımcınız ve dostunuz yine sizsiniz. İçinizdeki cevheri çıkarmaya çalışın. İçinizde uyuttuğunuz o yabancıyı-yabancıları- uyandırın. Onlarla dost olun ve onların dediklerine kulak  verin. Bu şekilde Eşref-i mahluk olabilme yolunda ilerleyebiliriz.
NOT: Yukarıda bahsettiğim disosiyatif rahatsızlıkla alakalı olarak ''split'' adlı filmi izleyebilirsiniz.